Kapınıza küçük bir konvoy yanaşıyor. 1 askeri araç, bir kaymakamlık veya belediye aracı bir de ambulans…
Askeri araçtan inen rütbeli bir asker eşliğinde, hemşire, doktor ve devlet görevlisi kapınızı çalıyor. Açıyorsunuz kapıyı zaten açar açmaz anlıyorsunuz başınıza geleni…
Sözlere gerek kalmıyor…
Siz yerde çırpınırken hemşire ve doktor sizi ayağa kaldırmaya çalışıyor…
Oğlum diye gelen askere sarılıyorsunuz…
Komşular, akrabalar dökülüyor bir bir evinize…
Feryatlar figanlar ortalığı yıkıyor…
Bir kaç sakinleştiriciden sonra kuruyan göz yaşınızın yerini metanet alıyor…
Vatan sağolsun diye dökülüyor kelimeler dilinizden…
Düğüm düğüm olan boğazınızdan ağzınıza başka cümleler kelimeler yetişmiyor çıkmıyor…
İlk gece ya, bütün mahalle, dostlar, akrabalar teselli ediyor sizi…
Zaten verilen ilaçların etkisiyle hissizleşiyorsunuz…
O gün çabuk geçiyor…
Ertesi gün mü? Oğlunuzun cenazesini beklemeye koyuluyorsunuz…
Bir konvoyla, alkışlar, ağıtlar içinde geliyor cenaze arabası…
Cenaze öncesi yapılması gerekenler var tabi…
Mesela cenazenin yıkanması…
Oğlunu son bir kez görmek isteyen ana babanın hayatları boyunca rüyalarını kabuslara dönüştürecek o anlar başlıyor…
Öpe koklaya, pamuklara sararak gönderdiği ay yüzlü evladının delik deşik olmuş bedeni, kanı çekilmiş derisi karşılıyor o ana babayı…
Getirin gözünüzün önüne…
Evladınız olduğunu düşünün…
Gerisini anlatmaya gerek var mi?
Bugün onun evladı yarın sizin ki…
Peki neden?
Siz sessiz kaldığınız için…
Siz kendi payınıza düşen sorumluluktan kaçtığınız için…
Siz bana dokunmayan yılan bin yaşasın dediğiniz için…
Sizin kişisel menfaatleriniz ağır bastığı için…
Şimdiden başınız sağ olsun…
SANMAYIN Kİ BU YILAN SİZİ SOKMAYACAK…
1159