6.3 C
Karabük
22 Aralık Pazar 2024

Azerbaycan'da Nevruz Mübarek Çarşamba

Eski zamanlarda tabiatın uyanmasını mutluluk ve kurtuluş remzi gibi gören insanlar, yazın gelmesi, havaların ısınması, tabiatın canlanması, yeşillenmesi ile birlikte çeşitli şiirler, şarkılar söylemişler, oyunlar ve merasimler düzenlemişlerdir. İlk önce sanat örnekleri, sonraları Nevruz etrafında toplanmışlar.
Çok sayıda araştırmacı, nevruz merasimlerinden ve tarihinden bahsetmiştir. Bazıları onu Zerdüştilikle, bazıları İslâm dini ile bağlamaya uğraşmış, fakat tüm bu ciddi uğraşılara rağmen Nevruz nağmelerinde dinlerden önceki tasavvurlar tüm aydınlığı ile aksolunmaktadır.
Ömer Hayyam “Nevruznâme” risalesinde şöyle diyor: “Cemşit bu günü “Nouruz (yeni gün) olarak adlandırmak hakkında ferman verdi. Her yıl Ferverdin ayının başlangıcında bayram etmeyi, yeni yılı o günden hesaplamayı emretti. O zamandan itibaren Ferverdin ayının 1. günü (21 mart) İran resmi takviminin ilk günüdür.
Firdevsi “Şehname”sinde Nevruz bayramının İran takviminin ilk ayı olan Ferverdi’nin başında kutlandığını söyler.
Nizami Gencevî “İskendernâme”, Alişir Navayî “Sedd-i İskender” adlı eserlerinde M.Ö. 350 senesinde Nevruz’un halk bayramı gibi kutlandığını yazar. Azerbaycan’da Nevruz kutlamasının derin kökleri vardır. Fakat Zerdüştilikten önce (M.Ö. 1500-1200) yıllarında) bu bayram Azerbaycan topraklarında kutlanmıştır. Zerdüşt, ilkbaharın gelmesini bayram olarak kutlama emri vermiştir ve onların takvimine göre yeni yıl -bahar beraberliği günü- 21 Mart’ta kutlanır. Tüm bu söylenenler Azerbaycan topraklarında Nevruz’un yaşının 3500 yıldan çok olduğunu ortaya çıkarır.
Nevruz’a bağlı halkımızın güzel âdet ve ananeleri vardır. Bunlar bizim tarihimiz, kültürümüzdür. Bu konu her dönemde şair ve yazarlarımızın dikkat merkezinde olmuştur. Klasik ve çağdaş şairlerimiz Navruz’a şiirler yazmışlar; Nizâmî, Gencevî, Hatâyî, Vâgıf, Vidâdî, Samet Vurgun, Bahtiyar Vahapzâde, Nigar Refibeyli, Nebi Hazri ve daha bir çok değerli üstadlarımız Nevruz’dan ilham almışlardır. Safevîler devletinin kurucusu büyük devlet adamı ve ince ruhlu şair Şah İsmail Hatâyî, “Bahâriyye” adlı risalesinde şöyle diyor:
“Kış gitti, yine bahar geldi,
Gül bitti ve lâlezâr geldi.
Kuşlar hamısı (hepsi) figâna düştü,
Eşk odu yine bu cana düştü.”
Samet Vurgun “Aziz Bayram”ın gelişini ifade ettiği şiirinde:

“Bugün eller bayramıdır, aziz, mübarek
Vatan mülkü baştan başa lâlezâr geyip,
Gel, aziz bayramım, bir de görüşek,
Eşkinle (aşkınla) yaşayan ne bahtiyardır.” diyor.
Nevruz, bilim adamları için de merak konusu olmuş, onun tarihi, coğrafyası, gelenekleri araştırılmış, çok önemli bilgiler ortaya çıkmıştır. Azerbaycan’ın değerli bilim adamlarından Profesör Nebiyev’in bu konuda çok önemli çalışmaları vardır. Nevruz’u incelediğimiz zaman farklı araştırma konuları ortaya çıkmaktadır. Nevruz merasimleri, halk oyunları ve gösteriler, Nevruz sofrası ve diğer ayrı ayrı araştırılması gereken konulardır. Bu konular üzerinde araştırmacılar titizlikle çalışırlar.
Nevruz dediğimiz zaman 20. yy.’ın büyük şairlerinden olan Gulam Hüseyin Şehriyârî ve onun “Haydar Babaya Selâm” adlı eserini hatırlamamak mümkün değildir. Bu eser kadar bir halkın tarihini, kültürünü, âdet ve anânelerini, yaşam biçimini, arzu ve isteklerini sâde halk dili ile ve yüksek sanatkârlıkla ifade eden ikinci bir esere rastlamak zor olsa gerek. Bu bir tarih ve kültür âbidesidir.
Nevruz kutlamaları ile bağlı bölümlerde bayram öncesi yapılan hazırlıklar, bayram sırasındaki coşku, oyunlar, eğelenceler o kadar canlı tasvir edilir ki, insan kendisini o bayram kutlamaları içinde, o sıcak insanların arasında hisseder.
Bayram öncesi evde, bahçede temizlik, badana ve boya yapılır, ağaçlar budanır, dipleri bellenir, her tarafa çeki düzen verilir.

“Bayram olur kızıl balçık ezerler,
Nakış nakış, otakları (odaları) bezerler.”

Genelde bayramlarda olduğu gibi bu bayramda da en çok sevinen çocuklardır. Çeşitli oyunlar onları biraraya getirir. En gözde olan oyunlar; bacadan torba veya şal sallamak ve yumurta tokuşturmaktır. Bacadan şal veya torba sallamak biraz değişti. Tabiiki büyük şehirlerde bu mümkün değil. Şimdiki çocuklar bu işi bacadan değil, kapıdan yapıyorlar. Kapıya bir şapka veya bir poşet bırakılır ve çocuklar saklanır. Ev sahibi poşetin içine Allah ne verdiyse (şeker, tatlı, kuruyemiş, mendil, çorap, para gibi) bir şeyler koyar. Kapıyı kapattıktan sonra çocuklar saklandığı yerden çıkar ve poşeti alırlar. Akşam ateş yakıp etrafında toplanırlar. Çocukların hepsi topladıklarını paylaşırlar. O günleri hatırlıyor Şehriyâr:

“Bayram idi, gece kuşu okurdu,
Nişanlı kız bey çorabın dokurdu,
Herkes şalın bir bacadan sokurdu,
Ah ne güzel kaydadır (âdet) şal sallamak,
Bey şalına bayramlığın bağlamak.

Şal istedim, men de evde ağladım,
Bir şal alıp, tez belime bağladım,
Gulamgile gittim, şalı salladım,
Fatma halam mene çorap bağladı,
Han nenemi yâda salıp ağladı.”

Gece geç saatlere kadar ateş etrafında eğlenir, şarkı söyler, yumurta tokuşturur, çeşitli oyunlar oynarlar.
Yine Şehriyâr çocukluğunu hatırlayarak:
“Yumurtayı renkli, elvan boyardık,
Tokuşturup sınanların (kırılanları) yiyerdik” diyor.
Büyük-küçük herkes için en büyük eğlence ateş üzerinden atlamaktır. Bütün kötülük ve uğursuzlukları ateşte yakacağı inancı var. Bu sebepten de herkes niyet eder ve ateş üzerinden atlar. Ateş, önce “ahır (son) çarşamba” denilen Nevruz bayramından bir önceki çarşamba günü ve bayramın ilk günü (21 Mart) yakılır. Bu çarşamba çok özel bir gündür. Özel olduğu kadar da önemli kuralları vardır. Geleneklerimize göre bu gün bazı şeylerin yapılması, bazılarının da yapılmaması gerekiyor. Bugün:
-Ateş yakarlar,
-Sabah erkenden yıkanırlar,
-Güneş doğmadan su üzerinden atlarlar,
-Mum yakarlar, mumlar aile fertlerinin sayısı kadar olmalıdır, mumları söndürmezler, kendiliğinden sönmelidir.
-Üzerlik yakarlar, dumanını evde herkese, hatta eğer büyükbaş hayvan varsa, ona da koklatmalı,
-O gece erken yatmazlar,
-Erkenden evde ışıkları yakarlar, çok geç vakit söndürürler,
-Ölen yakınların mezarları ziyaret edilir.
-Özel yemek yapılır, bütün aile beraber yemek yer,
-Yeni elbiseler giyerler,
-Nazar boncuğu takarlar,
-O güne mahsus olmak üzere evden; borç para, un, elek, tuz, ekmek, yoğurt, od (ateş) vermezler,
-Temizlik yapılır. Ev, bahçe her taraf genel temizlikten geçer. Ağaçlar budanır, toprak bellenir, badana boya yapılır, halı kilimler yıkanır…
Bayram günleri de mum yakarlar, nazar boncuğu takarlar. Hemen hemen son çarşambada yapılanlar tekrarlanır. En önemlisi bayramlaşma ve ziyafetler o gün başlar. Dostlar, akrabalar, komşular birbirleri ile bayramlaşmaya gelirler. Küsenller, dargınlar barışır, nişanlı kızlara bayramlık hediyeler gelir.
Eskiden köy yerlerinde gençler çarşamba gecesinde kırlarda, çeşme başlarında toplanır, şarkılar söyler, ateş yakar, halay çeker, sabahlara kadar eğlenirlerdi. Birbirlerini sık görmeyen gençlere bayramlar biraraya gelme, tanışma, görüşme için vesile olurdu. Yeni arkadaşlıklar, yeni aşklar doğardı. 19. yy. edebiyatında çok önemli yeri olan büyük ozanlarımızdan Âşık Elesker bir şiirinde bakın bu konuyu nasıl işlemiştir:
“Çarşamba gününde, çeşme başında,
Gözüm bir ala göz hanıma düştü,
Attı müjgan okun, geçti sinemden,
Nâzu gamzeleri kanıma düştü.

İşaret eyledim, derdimi bildi,
Gördüm hem güzeldi, hem ehli dildi,
Başını buladı, gözünden güldü,
Gülende gadası canıma düştü.

Aleskerem, her ilimden halıyam,
Güzel sen tabipsen, men yaralıyam,
Dedi, nişanlıyam, özge malıyam,
Sındı (Kırıldı) kol kanadım yanıma düştü.”

Nevruz’un özelliklerinden biri de onun çok zengin ve lezzetli sofrasıdır. Millî yemeğimiz olan aş (nilar) ve şirniyyat (tatlı) Nevruz’un baş yemeğidir. Tabii ki balık da bunların arasındadır. Aş ve şirniyyatlarımız çok çeşitlidir, yörelere göre çeşitler daha da artmaktadır.
Tatlılardan baklava, şekerbura, badembura, şorgoğal, kete, 7 löyün (yedi çeşit kuru yemiş), semeni ile donatılmış sofraya tüm evlerde rastlarsınız.
Nevruz’un simgesi olan semeni her yerde baş tacıdır. Onsuz bayram düşünülemez. Semeni, yeşermiş buğdaydır. Bayramdan 10-12 gün önce buğdayı bir tabağa koyarak ıslatıp, üzerini bezle örterler. Her gün sulayıp filizlenmesini beklerler. Filizlendikten sonra bezi kaldırıp yine her gün sularlar. Ta ki yemyeşil olup 20-25 cm. uzar. Bayram günü tam istenilen boya ulaşmış olur. Bayram boyunca evin ve masanın baş köşesine yerleşir. Semeni; bereketin, yeni hayatın başlamasının, tabiatın uyanışının, baharın gelişinin, yeşilliğin, özet olarak Nevruz’un sembolüdür. Semeni için nice şiirler yazılmış, şarkılar bestelenmiştir. Onlardan birini seçtim, bu şiir semeninin özelliğini çok güzel yansıtmış, duygulara tercüman olmuştur:

“Men, il boyu hasretine dözerem (dayanırım),
Ele bilme gözlemekten bezerem,
Yollarını güller ile bezerem,
Nağme dolu yüreklerde, semeni.

Bizim eller okuyor bu nağmeni,
Semeni, ay semeni, sakla meni,
Dizerem dört yanına nergisi, yasemeni,
Semeni, ay semeni, sakla meni.”

Semeni’den bayram muhallebisi ve helvası da hazırlanır. Bunun için buğdayın taze filizlenmiş, daha yeşillenmemiş olması gerekiyor. Bir takım işlemlerden sonra tadına doyum olmayan yemekler ortaya çıkar.
Tabiatta ise Nevruz’un simgesi, Nevruz gülüdür (Kardelen çiçeği). Şehriyâr bu konuda da duygularımızı ifade etmiştir:

“Bayram yeli çardakları yıkanda,
Nevruzgülü, karçiçeği çıkanda,
Ağ bulutlar köynekleri sıkanda,
Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,
Dertlerimiz goy dikelsin, dağ olsun.”

Nevruz, sınır tanımayan, çok geniş bir coğrafyaya yayılan tabiatın uyanmasını, baharın gelişini vasfeden halk bayramıdır. Bugün Güney ve Kuzey Azerbaycan, Türkiye, İran, Irak, Afganistan, Hindistan, Pakistan, Orta Asya Cumhuriyetleri ve diğer ülkelerde yaşayan milyonlarca insan Nevruz’u aziz bir bayram gibi kutlamaktadır.
Azerbaycan’da Nevruz bir başkadır. İyi niyetli, kalbi sevgi ile dolu tüm insanları, ülkeme davet ediyorum. Gelin, bu güzel bayramı beraberce kutlayalım, ateşler üzerinden atlayalım, kötülükleri ateşlerde yakalım, “sevelim, sevilelim”. Misafir olduğunuz her yerde sizi özenle hazırlanmış Nevruz sofrası, semeni ve sevgi, saygı bekler.
Bayramınız mübarek, her gününüz bir başka Nevruz olsun.

“Haydar baba, yıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıp akanda,
Kız gelinler bayramlığın takanda,

Selam olsun şevketize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.”

Azeri Prof. Dr. Rahile Şükürova

2561

Facebook Yorumları

Son Haberler