Sabahın altısıydı telefonum çaldı. Arayan Jim. Eski bir öğrencim nefes nefese;
– Bunu görmelisiniz Profesör..
Erken kaldırılmayı sevmiyorum..
+ Hey Jim, yaşım 79, ve emin ol çok şey gördüm..
– Hayır Bay Langdon..
Bunu görmelisiniz…
dedi.
Bu ısrarına dayanamayıp evden ayrıldım ve Jim’in Melbourne’deki kliniğine doğru yola koyuldum..
Saat 8 deki hastasını kesinlikle görmem gerektiğini söyledi..
Ben tecrübeme istinaden çok bir beklenti içinde değildim..
Saat 8 oldu, ve bir adam, kucağında, 2,5 yaşlarında sarışın bir erkek çocuğuyla çıkageldi..
“tibial hemimelia..”
Yani her iki bacağı da doğuştan kasıklarından itibaren yok..
ismi Ted.
Ted yüzüme baktı, gülümsedi..
Sanki Tanrı yeryüzünde yeni bir Irmak yaratmış gibi bir heyecan sardı içimi..
Sonra gitti..
Birşey yapılmalıydı..
Jim, protez bacak için ölçü ve modeli belirledi ama ailenin durumu ülke standartlarının altında olduğu için maliyeti asla karşılayamayacaktı..
Umutsuzduk..
Mutsuzduk..
2,5 yaşında bir çocuk, en tatlı adımlarını atacağı yaşlarda ve henüz yürümek nedir bilmiyor..
Arabamı sattım..
Jim’e söyledigimde çok şey demedi, gülümsedi o da küçük Ted gibi..
Zaten bir eşim yok, çocuğumda yok, alt tarafı bir araba.. Neler oluyordu bilmiyordum, ama içimde değişik bir heyecan vardı..
Protezler yapıldı,
geldi..
Takıldı..
Ted’e sadece yürümek kalmıştı..
Ted yürüdü..
Yanıma geldi, yüzüme baktı, gülümsedi…
‘büyükbaba’ dedi..
Babası ağlıyordu.
Jim de..
Annesi de..
Sadece ben ve Ted ağlamıyorduk..
Yetiştirme yurdunda büyüyünce ağlamayı unutman gerekiyor..
79 yıl bekledim ağlamak için…
Ve ağladım..
Ve anladım..
İnsan olduğunu anlaman için, birinin gülümsemesine sebep olman gerekiyormuş..
Prof.Dr. Thomas Langdon
1797