Karabük’te Filyos Çayı’nda cesedi bulunan 17 yaşındaki Gabonlu öğrenci Dina’nın ölümünün üzerindeki sis perdesi aralanmıyor. Gözaltına alınan 8 şüpheli de serbest bırakıldı. Irkçılık, cinsel istismar ve cinayet iddiaları ortada duruyor, bir kentin sırları konuşuluyor.
26 Mart 2023, öğle saatleri. Karabük Garı’ndan yeni ayrılmıştı tren. Filyos Çayı’nın kenarından, ağaçların arasında yavaşça ilerliyordu. Rayların paralelindeki otoyolun ardında artık Karabük ile birleşmiş Yeşilköy görünüyordu. Makinist, Filyos Çayı’nda yarısı suda yarısı çalıların arasında cesedi gördü. Lokomotifin demir freni yankılanırken makinist polisi arıyordu.
Siyah, genç bir kızın cesediydi. AFAD ekiplerince çıkarılan ceset Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. Üzerinde kimlik ya da cep telefonu yoktu. Karabük Üniversitesi öğrencisi olduğunu tahmin etmek zor değildi. 132 bin nüfuslu küçük kentte çoğu Afrika’dan gelen 12 bin 500 üniversite öğrencisi vardı.
Hayatını kaybeden genç kızın kimliği hemen belirlendi: Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga. Arkadaşları ona ‘Dina’ diyordu, henüz 17 yaşındaydı. Orta Afrika’nın batısındaki Gabon Cumhuriyeti’nden 3 ay önce gelmişti. Karabük Üniversitesi’nin Teknoloji Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği bölümü hazırlık sınıfı öğrencisiydi. 5 bin kilometre uzaktaki ailesinin tek çocuğuydu. Otopsi yapılırken soruşturma başlatılmıştı. Polisler, Dina’nın arkadaşlarının ifadesini alıyor ve ölümünden bir gün öncesi ortaya çıkıyordu.
25 Mart 2023 Cumartesi.
Dina, genellikle Afrikalı öğrencilerin yaşadığı bir apartmanın 1. katında arkadaşlarıyla aynı evde kalıyordu. O akşam üst kattaki Gabonlu öğrenci arkadaşlarının evinde yemek yaptılar, sohbet ettiler. Daha sonra televizyonda film izliyorlardı. Saat 23.00 sıralarında Dina, cep telefonunun bataryasının bitmek üzere olduğunu ve evinden şarj aletini alacağını söyleyerek evden çıktı. Ancak bir daha geri dönmedi.
ERKEN AÇIKLAMA
Evden çıkmasıyla cesedinin bulunması arasında sadece saatler vardı. Dina’nın cesedinin bulunmasından bir gün sonra Karabük Savcılığı açıklama yaptı. Ön otopsi raporunda cinsel saldırı, darp ya da yaralama izine rastlanmadığı anlatıldı ve Dina’nın suda boğulma sonucu öldüğü ifade edildi. “Filyos Çayı’na girmeden önce ölüm olayının gerçekleşmediği anlaşılmıştır” denildi.
Henüz soruşturmanın ilk anlarında yapılan bu açıklama tepki çekti. Dina’nın kaybolduğu gece ve sabahı çok soğuktu. Nehre girdiği düşünülemezdi, ayrıca intihar ihtimaline de arkadaşları inanmıyordu.
BARİKATLAR VE GİZLİLİK
Karabük Üniversitesi’ndeki yabancı uyruklu öğrenciler tedirgin ve tepkiliydi. Afrikalı öğrenciler, kampüste ‘Dina için Adalet’ yazılı pankart ve afişlerle eylem yaptı. Arkadaşlarının öldürüldüğünü ve soruşturmanın kapatıldığını düşünüyorlardı. Siyah bir öğrenci “Burada zaman zaman tacize uğruyoruz. Bu olay bir beyazın başına gelseydi, böyle olmazdı” diyordu. Çevik Kuvvet polisi barikat kurup, TOMA’ları üniversite önüne çekerek öğrencilerin dışarı çıkmasına izin vermedi.
Savcılığın talebi üzerine Sulh Ceza Hakimliği gizlilik kararı getirdi ve Gabon Büyükelçiliği’nin avukatı Kerim Bahadır Şeker’in soruşturma aşamasındaki bilgilere erişimi kısıtlandı.
YALIN AYAK KOŞTU
Ancak günler geçtikçe eylem yapan yabancı öğrencileri haklı çıkartacak gelişmeler yaşanıyordu.
Dina’nın yaşadığı apartmanın karşısındaki sitenin güvenlik kameraları son görüntülerini kaydetmişti. Binadan çıktıktan sonra yalın ayak sokakta koşuyordu. İddiaya göre; kamera kayıtlarını inceleyen polis, lacivert bir otomobilin bu sırada peşinde olduğunu tespit etti. Dina’nın bu araca binerek ormanlık alana götürüldüğü ihtimali üzerinde duruluyordu.
PTT’DEKİ TUZAK VE TACİZ
Bu sırada arkadaşlarının ifadelerinden Dina’nın bir tuzağa düşürüldüğü sonucu çıkıyordu. Dina, Gabon’daki ailesine bir cep telefonu satın almıştı. Bunu İstanbul’daki bir yakınına gönderecekti. O kişi de Gabon’a ulaştıracaktı.
İddiaya göre; Dina PTT’ye gittiğinde biri Fransızca bilen iki görevli, “Senin Türkiye numaran yok, bizim telefon numarası üzerinden gönderip sana haber verelim” dediler. 17 yaşındaki kızın telefon numarasını aldılar. Günler geçmiş ancak telefon İstanbul’daki adrese ulaşmamıştı. Bu sırada iki PTT çalışanı Dina’yı arayarak ve mesajlarla taciz ediyordu. Telefonu geri isteyen Gabonlu, henüz çocuk yaştaki öğrenci çaresizdi. Dina’nın bir arkadaşı, iki PTT çalışanının arabayla evlerinin çevresinde gezdiklerini ve sürekli aradıklarını söylemişti.
5 bin kilometre uzaktaki Gabon Cumhuriyeti’nde de Dina için eylem yapılıyordu. Ailesi ve arkadaşları Türkiye’nin Büyükelçiliği önünde adalet istiyordu.
Dina’nın annesine gönderdiği son ses kaydı, Türkiye’ye ulaştı ve sosyal medyada paylaşıldı. Fransızca konuşan Dina, Karabük’ten ayrılıp Sakarya’daki üniversiteye gitmek için annesine yalvarıyordu.
Şunları söylüyordu:
“…Karabük’te kaldığımız her dakika burada bize nasıl davrandıklarını bilmiyorsun, burada durum bildiğin gibi değil, normal değil. Burada birçok kişi burayı terk ediyor. Burada kalmak istemiyorum, bırak ben de gideyim. Bırak babamı arayıp ondan izin isteyeyim, sana yalvarıyorum.”
‘ÇÜNKÜ BEN BİR ZENCİYİM’
Dina ikinci ses kaydında telefonu geri alamadığını anlatırken ırkçılığa maruz kaldıklarını da çok net ifade etmişti:
“Telefonu geri almama izin vermiyorlar çünkü ben bir zenciyim. Bunaldım artık anne. Artık sadece ağlıyorum… Karabük’te daha fazla kalmak istemiyorum… Bırak Sakarya’ya gideyim. Orada, Sakarya’da ırkçılık yok. Diyorlar ki Sakarya’da her şey sakinmiş daha güzelmiş… Orada evler daha ucuzmuş… Bırakın gideyim. Burada daha fazla kalamam.”
Karabük’te yerel medya, gazeteciler büyük baskı altında. Dina’nın konuşmasındaki şu kısımlar daha önce haberlerde yer almadı:
“Her şey iyi güzel dediğimiz zaman bile, bizim için her şey kötülük dolu burada. Eğer beni burada ölü bulursan bunun sebebi Türklerdir.”
Yani,17 yaşındaki yabancı kız öğrenci sesli mesajlarında öldürülebileceğini söylüyordu.
‘CENAZEYİ GÖNDERMEYİN’
Ancak Dina’nın ölümünün üzerinden bir hafta geçmesine karşın tek gözaltı yoktu. Bu sırada Gabon Cumhuriyeti Büyükelçiliği Dışişleri Bakanlığı’na genç kızın ölümüyle ilgili gelişmelerin bildirilmesi ve konunun takip edilmesi için nota verdi.
Dina’nın cenazesi ülkesine gönderilmek istendi ancak Gabon Büyükelçiliği soruşturmada otopsinin çok önemli olacağını belirterek bunu kabul etmedi. Nitekim Avukat Kerim Bahadır Şeker, Karabük Başsavcılığı’nın Dina’nın ön otopsi raporuyla ilgili açıklamasının doğru olmadığını savundu. Ön otopsi raporunda ölümün suda boğulma sonucu gerçekleştiğine dair tespit olmadığını söyledi. Avukat, DHA muhabirine şöyle konuştu:
“Bilirkişi doktor, ‘Biz ölümün nasıl gerçekleştiğine dair beyanda bulunamayız. Ön rapor yeterli değildir, asli raporun gelmesi gerekmektedir’ notunu düşmüş. Asli rapor çıkmamışken ve suda boğulmayla alakalı bir mevzu geçmemişken böyle bir açıklamanın Karabük Başsavcılığı tarafından yapılması kabul edilemez.”
Dina’nın ölümüyle ilgili soruşturmaya güven her geçen gün biraz daha azalıyordu. Üç gün önce ise Gabon Büyükelçisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yabancı misyon temsilcilerine verdiği iftara gelmişti. Ancak iftar başlamadan programdan ayrıldığı görüldü.
GAZETECİYE GÖZALTI
Türkiye’deki istibdat döneminden elbette Karabük de muaf değildi. Dina’nın son görüntülerini haberleştiren DHA muhabiri Ali Sencer Arslan, pidecide yemek yerken gözaltına alındı. Yine DHA muhabiri Murat Özelci’nin ifadesi alındı. Kamuoyunun tepkisi üzerine savcılık “Gözaltı yok” açıklaması yaptı ama görüntüleri aldığı için ifadesi alınmış ve gözaltı kararının uygulandığı gazeteciye açıkça söylenmişti.
Nihayet bir haftadan sonra operasyon için düğmeye basıldı. PTT’de Dina’ya tuzak kurduğu ve taciz ettiği öne sürülen üç kişi gözaltına alındı. İddiaya göre; telefonun Dina’nın istediği adrese değil, İstanbul Fatih’teki başka bir adrese gönderildiği belirlendi.
TACİZ MESAJLARI İDDİASI
O gece Dina’yı takip ettiği öne sürülen otomobilin sürücüsü D.A. yakalandı. İddiaya göre; bu kişinin telefonunda kentteki Siyah öğrencilere yönelik cinsel içerikli mesajlar bulundu. Ayrıca Dina’ya taciz mesajları gönderdiği öne sürülen bir kişi daha gözaltına alındı. 3’ü Gabon uyruklu 8 kişi gözaltına alındı. 5’i savcılık tarafından serbest bırakıldı. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilen D.A.’nın da arasında olduğu 3 şüpheli de tutuklanmadı, adli kontrol kararıyla bırakıldılar. Savcılık D.A.’nın serbest bırakılmasına itiraz etti.
Gabon Büyükelçiliğinin avukatı Kerim Bahadır Şeker ise soruşturmanın başında günlerce hiç şüpheli olmadığını hatırlatıyor ve şöyle konuşuyor:
“Suda boğulma denilmişti. Sonra şüphelilerin olduğu tarafımıza iletildi. Maalesef hepsi serbest bırakıldı. Bizler sadece Dina’nın ölümünün aydınlatılmasını istiyoruz. Ancak son gelişmeler maalesef kamuoyunun olduğu gibi bizlerin de vicdanını yaralıyor.”
‘ŞEHRİMİZ ZARAR GÖRMESİN’
Türkiye’de her soruşturmaya getirilen gizlilik kararlarında olduğu gibi; gerçekler bir sis perdesinin ardında. Devletin puslu karanlığında iddialar, rivayetler, dedikodular kulaktan kulağa yayılıyor.
Bu sırada gerçeği gizleyenler hep aynı kötü nakaratı tekrarlıyor:
“Şehrimiz zarar görmesin.”
Bu sansürün ardında bir avuç kodamanın ceplerini doldurduğu büyük vurgun düzeni ve bir cinayet gizleniyor olabilir mi?
Bir kent düşünün; merkez nüfusu; 132 bin. 2007’de kurulan Karabük Üniversitesi’nin öğrenci sayısı; 47 bin. Bu üniversitedeki öğrencilerin 12 bin 500’ü, yani yüzde 25’i yabancı. Çad, Tanzanya, Sudan, Senegal gibi Afrika ülkelerinden gelen 5 binden fazla öğrenci var. Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Refik Polat, sık sık Afrika’yı ziyaret edip öğrenci anlaşmaları yaptığını verdiği demeçlerde anlatıyor.
DİPLOMA MATBAASI
İddiaya göre; işin ‘tamamen duygusal’ kısmında büyük paralar dönüyor. Kayıt işlemleri için aracıların çalıştığı ve yüksek bedeller istediği öne sürülüyor. Yabancı öğrenciler için devlet bütçesinden de üniversiteye binlerce dolar ödenek veriliyor. Öğrencilerin barınması için Dina’nın yaşadığı gibi yeni apartmanlar inşa ediliyor. Kentin ekonomisi, bilimsel ve akademik başarısı olmayan, 3. dünya ülkeleri için diploma matbaası tabela üniversiteleri üzerinden dönüyor. Kısa vadeli hesaplarla Türkiye’nin akademik kariyerini kemirenler ceplerini dolduruyor.
ÇETE TUZAĞI İDDİALARI
Dina’nın öldüğü yerdeki suskunlukta para konuşuyor ve perde arkasında çok daha korkunç gerçekler olduğu öne sürülüyor. Siyah kız öğrencilere musallat olan çetelerden ve onların taşra zengini müşterilerinden bahsediliyor. Bu iddiaların doğruluğunu teyit edecek bilgilere sahip değiliz. Belki Dina’nın ölümüyle ilgili gerçeklerin peşinden gidersek soruların yanıtlarını bulabiliriz. Karabük’teki gerçeklerle yüzleşebiliriz.
Oysa…
Karabük, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sanayileşme hedefinin sembolüydü. 3 Nisan 1937’de küçük bir köy olan Karabük’te Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla İsmet İnönü tarafından demir çelik fabrikasının temelleri atılmıştı. Anadolu’da kalkınma ve sanayileşme için dönüm noktası olacaktı. Her 3 Nisan’da Karabük’ün kuruluşu halkın katıldığı büyük törenlerle kutlanırdı. Ama AKP döneminde bu da sona erdi. Dina’nın ölümü soruşturulurken 3 Nisan Karabük’ün kuruluşu töreni yıllardır olduğu gibi sönük geçti. Saat 12.00’de Atatürk Anıtı’na çelenk konulup İstiklal Marşı okundu. Camilerde Mevlid-i Şerif okundu. Kardemir’in önündeki İnönü büstü yıllar önce kaldırılmıştı.
- Timur Soykan – Birgün Gazetesi